Haydi Gel Erzurum'a Gel, Erzurum Yahşi Güzel...

Bu sene pekçok şehri gidip görme fırsatım oldu, bu kez de istikamet Erzurum'du. 7 yıl önce de merak edip ziyaret ettiğim Erzurum'u bu kez olumlu anlamda çok değişmiş ve güzelleşmiş buldum. Bu beğenide belki de her yerini gezebilmem ve çok iyi ağırlanmam ağır basmış olabilir :) (Ki küçüğüm Aslı'yı çok hasta-ateşli bırakmama ve aklım İstanbul'da kalmasına rağmen.) Erzurum'u gezerken bize eşlik eden Sevgili Kasım Bey ve Sevgili Yusuf Bey'lere sonsuz teşekkürler...

Erzurum, yüksek dağların çevrelediği yüksek bir plato üzerine kurulu, bir uçtan bir uca yarım saatte gidebileceğiniz, aslında küçük bir şehir. Ancak öylesine tarihi bir şehir ki gezilecek-görülecek yerler hiç bitmiyor. Tarihi bir şehir olmasının yanısıra Erzurum'u Erzurum yapan en önemli özelliklerinden biri de Palandöken Dağı. Kışın dağda adım atacak yer olmadığı, otelde rezervasyonsuz kalacak yer asla bulunamayacağı söylenen Palandöken, karsız pek bir çıplak, pek bir yavan geldi gözüme. Sanırım dağ manzarasına en çok kar ve ağaç yakışıyor. Bize söylendiğine göre, soğuğu pek meşhur Erzurum'da bir söz varmış; "Kar 7 kere dağa, 1 kere bağa yağarsa asıl kış o zaman başlarmış." (Henüz dağa 3 kez yağmış, yani çok soğuklara biraz daha var :)

Erzurum deyince ilk akla gelen Çifte Minare (Büyük Şehir Logosuna girecek kadar Erzurum ile özdeşleşmiş.) oluyor. Muazzam taş oymacılığı ile insan sabrının ve ustalığının bir abidesi gibi yükselen Çifte Minare'yi gezmeden Erzurum gezisi olmaz gibime geliyor.



800 yılı aşkın tarihi ile Erzurum'un en eski camilerinden biri olan Ulu Cami, "kırlangıç" olarak tabir edilen kalasların birbiri üzerine konması ile yapılmış görkemli ahşap kubbeye ve akustiğin doğal yolla sağlanması için mimari ustalıkla yerleştirilmiş harika hafif sivri kemerlere sahip. Çifte Minare'nin hemen yanında bulunan Ulu Cami'yi de görmeden giderseniz yazık olur.

Erzurum tarihi bir şehir olmaktan çok, tarihle içiçe bir şehir diyebilirim. Tarihi alanlar şehre uzak veya izole bir alanda değil, bizzat oturduğun mahallede, hatta cadde üzerindeki bir dükkanın hemen yanında olabiliyor. Üç Kümbetler geniş bir yeşil alan içerisinde, eski Erzurum evlerinin bulunduğu bir mahallede yer alıyor mesela.

Tuğladan yapılmış minaresindeki incelikli çini işlemeleri ile Yakutiye Medresesi'ni de görmeden olmaz. Şu anda bakımda olan medrese, tam merkezde olduğu için merkez ilçeye de ismini vermiş. (Aslında Erzurum'da hemen hemen her yerde "Erzurum Belediyesi" yerine "Yakutiye Belediyesi" yazısını görmek mümkün.)

Anlaşılan Roma İmparatoru'da benim gibi gezmeyi çok seven bir kişilikmiş. Sen kalk taa Romalar'dan Erzurum'a kadar gel, burada da bir kalem olsun, kışın manzara güzel oluyor diyerek bir kale inşaa et :) İç kale konumunda yapılan kalenin en büyük özeliği; önceleri gözetleme kulesi olarak yapılan, daha sonra saat eklenerek saat kulesine dönüştürülen kulesi. Eh! madem oraya kadar geldiniz üşenmeyip dar, ahşap merdivenleri de tırmanıp Erzurum silüetini seyredin lütfen :)

Zamanında, bugün mevcut olmayan çepeçevre surlardan Erzurum'a 7 kapıdan girilirmiş. Çevresindeki illere bağlantısına göre isimlendirilen bu kapılar; Tebriz Kapı, Erzincan Kapı, Gürcü Kapı, Kars Kapısı, Kavak Kapı, Yeni Kapı ve İstanbul Kapı olarak adlandırılmış. Fotoğraftaki, eski İstanbul yoluna bağlantılı olan İstanbul Kapı. (Çevredeki şişelerden ve ateş yakıldığı anlaşılan taşlardan yola çıkarak, şu anda çok da iyi bir kullanıma hizmet edildiği söylenemez malesef.)

Erzurum'da en çok hoşuma gidenlerden biri güldür güldür akan çeşmeleri. Hemen hemen her köşe başında bulunan çeşmelerden çok da lezzetli bir su akmakta. Çevrede öylesine tarihi eser var ki, toprak altından çıkarılmış eski çeşmeleri değerlensin diye çevre parklarda kullanıyorlar ve hepsi de akar vaziyette. (İstanbul'da onarılıp şıkır şıkır görünümlü, ancak çeşmelerinden sadece tıss sesi gelen süs çeşmelerine inat...)

Oltu taşı Erzurum ile özdeşleşmiş bir taş. Koca bir han sadece oltu taşı ve Erzurum taşı denilen oniks taşı ile yapılan altın ve gümüş takı dükkanları ile dolu. Taşhan'a uğradığınızda tek derdiniz binlerce model içerisinden birini seçmek olacaktır sadece.


Bayanlara takı olur da erkeklere tespih olmaz mı? Erzurumlu hemen her erkeğin elinde ucu gümüş imameli, oltu taşından boncuklara ince gümüş kakma işlemi yapılmış tespih ve parmağında da oltu taşlı yüzük görmek mümkün.


Erzurum, yakın tarihinde de dönüm noktası sayılabilecek olaylara damgasını vuran şehirlerden biri. Bu olayların en önemlisi tabii ki milli mücadele birliğinin kurulmasında ikinci adım olarak kabul edilebilecek Erzurum Kongresi. Halen meslek lisesi olarak kullanılan binanın kongre odası olduğu gibi korunmuş. Tüm mebusların isimleri ve nereden geldikleri, oturdukları sıralar, hatta Atatürk'ün kendi el yazısı ile yazılmış (üzerinde düzeltme karalamaları ile birlikte) kararlarını görebilirsiniz. (Tabii tüyleriniz ürpererek...)

Erzurum evleri hakkında detaylı bilgi edinmek istiyorsanız, mutfakları nasıldır, evleri ve ev hayatı nasıldır merak ediyorsanız buyrun "Erzurum Evleri"ne. 11 eski evin tek bir çatı altında toplanıp restore edilmesiyle oluşan bu mekan, hem sorularınıza cevap olacak, hem de içerisinde oturup çayınızı-kahvenizi yudumlarken yorgunluğunuzu alacaktır.

Geleneksel Erzurum evinin klasik çatısı; kırlangıç çatı. (Çatının tepesinin küçük bir pencere ile sonlanması da geleneksel)



Erzurum deyip de semaverde pişen çaydan ve kırklama şekerden bahsetmemek olmaz. Japon'ların çay seramonisi olur da Erzurumlu'nun olmaz mı? Bir kere çayın kömür ateşinde yavaş yavaş demlenmesini sağlayan semaver geleneği var. (Gerçi şimdilerde kömürlünün yerini elektrikli semaverler almış durumda.) Çay da illaki ince belli küçük bardakta olacak, içine şeker atılmayacak, şeker yanağa sıkıştırılıp her yudumla beraber yavaş yavaş eriyerek çaya tad verecek. İşte kırklama usulü bu oluyor. Zaman zaman dükkanlarda akide şekerine benzer sert limonlu şekerler de gördüm, bazen onlar da tercih ediliyormuş.

Çıkışta doğal ürünlerden yapılan reçel, konserve, turşu ve petekli bal da alabilirsiniz. Buraya özgü, maydanoza benzer "aşotu"ndan yapılan konserve bana çok ilginç geldi.

Gelelim Erzurum'un meşhur "Cağ Kebabı"na. Cağ kebabı bir nevi dönerin yatık halde konulup, yaprak yaprak değil de "cağ" denilen şişlere daha büyük parçalar halinde kesilerek geçirilmişi. Koyun etinden yapılan kebap, benim gibi etseverler için bulunmaz bir nimet.

İster cağ kebap, ister döner yiyin, daha sipariş vermeden sofraya ilk önce çok ince lavaş, közlenmiş sivri biber, soğan salatası ve çoban salata servis ediliyor. Lavaştan küçük parçalar koparıp cağdan çıkardığınız 2-3 lokma et ile soğan ve biberi dürüm yapıp yemek işin raconu. Kebabın yanına da muhakkak ev yapımı ayran istemeyi ihmal etmeyin. (Cağ Kebabı'nı Gelgör'de, döneri ise Hacıbaba'da yemeği unutmayın.)



Son olarak da buraya has "kadayıf dolmasından" bahsetmemek olmaz. Bu tatlıyı İstanbul'da da yerdim, ancak gerçekten hası Erzurum'da yapılıyormuş. Çıtır çıtır bu lezzeti paket yaptırarak da yanınızda götürebilirsiniz. Kabaca; tel kadayıfın ortasına ceviz konulup, uzunca bir köfte şeklinde sarılıp, yumurtaya bulanarak kızartılmasından ve şerbetlenmesinden yapılan tatlının hasını "Muammer Usta"da yiyebilirsiniz.

You can leave a response, or trackback from your own site.

0 Response to "Haydi Gel Erzurum'a Gel, Erzurum Yahşi Güzel..."

Yorum Gönder