Safranbolu Gezisi...

Yok yok, gerçekten bu sene hiç havada leylek görmedim, ancak zaman zaman havadaki uçaklara bakarak "Ah! Şu uçakta ben de olsaydım..." diye iç geçirmişliğim var. Hangi bakışımda Allah dualarımı kabul etti bilemiyorum, ama son iki haftadır sürekli geziyorum, bir onu biliyorum :) Önce iş için Safranbolu'ya gittim, döndüğümün haftasına Sema'ya kahvaltıya davetliydim, sonra yeni haftaya başlar başlamaz yine iş için Rize'ye gitmem icabetti. Bu haftalık buradayım, cumartesiye Gönen yolları bana görünüyor, artık oradan nereye giderim Allah bilir :) Bu arada, yıkanacak-ütülenecek dağ gibi birikti, çok yorgunum ve blogumla hiç ilgilenemedim. Çektiğim fotoğraflar da birbirine girdi, seçmem ve yüklemem gerek ama, hepsini yavaş yavaş yükleyeceğim. İlk sırada 2 hafta önce gittiğim Safranbolu gezisi var, gerisi Allah Kerim...

Berceste, aslında Safranbolu'ya giderken Adapazarı yakınlarında yol üstünde bir konaklama mekanı. Ancak öylesine güzel açıkbüfe kahvaltısı vardı ki yazmadan duramadım.

Beni kalbimden vuran peynir çeşitliliği oldu, özellikle isli peynire vuruldum. Aynı zamanda peynirden-zeytine, baharattan-köy ekmeğine kadar tüm çeşitlerin satıldığı doğal ürün reyonları da var ve gerçekten harika...

Bunlar da zeytin, kuruyemiş ve lokumun onlarca çeşidi. Berceste, hem geliş, hemde gidiş olarak yolun heriki tarafında da mevcut ve çok tutulan bir yer, sabah aç yola çıkın ve kahvaltınızı burada yapın diye şiddetle öneriyorum.

Safranbolu'ya gittiğimiz gün öyle bir yağmur yağdı ki, sokaklardan neredeyse sel aktı, uzun zamandır böyle yağmur yağmadığı söylendi bizlere...

Safranbolu her köşesinden buram buram tarih kokan turistik bir merkez, klasik Osmanlı kent mimarisini yansıtan tarihi evleri ile 1994 yılında UNESCO tarafından "Dünya Kültür Miras Listesi"ne alınmayı başarmış bir kent. Ancak bu bağlamda, tarihi dokuyu bu kadar güzel koruyup, aynı zamanda tarihle içiçe yaşayan Safranbolu halkına da bir teşekkür etmek gerekiyor bence.



Safranbolu adını, safran bitkisinden (Crocus sativus) alıyor. Adını aldığı bu bitki, Safranbolu için önemli bir geçim kaynağı. Safran bitkisinin çiçeğinin kurutulması ile ince iplikçikler halinde elde edilen safran, oldukça pahalı, gramla satılıyor. Bu kadar pahalı olmasının nedeni, yarım kilo safran için 70.000 safran çiçeğinin kurutulması imiş. Çayından, sabununa, lokumundan, kolonyasına kadar herşeyin safranlısını bulmak mümkün Safranbolu'da.

Çok pahalı olmasına karşın, gerek çayını yaparken, gerekse baharat olarak kullanırken bir tutamdan bile daha az kullanmak gerekiyor, hemen rengini veriyor. Örneğin çayı için; 20 lt. suya 1 gr. safran atılması yeterli oluyor. Safran, koyu turuncu rengine rağmen, içine girdiği herşeyi altın rengi sarıya boyuyor, bilmeceye bile girmiş ya hani; "Sarıdır safran gibi, okunur Kuran gibi. Ya bunu bileceksin, ya bu gece öleceksin? - Cevap: Altın" :)

Dar, kıvrımlı sokaklardaki ahşap çatkılı, taş ve kerpiç örgülü, beyaz badana duvarlı evler, çoğunlukla yüksek duvarlar üzerine kurulmuş, dışa çıkma yapmış üst katlar evlere estetik bir görünüm de kazandıran eli böğründelere oturtulmuş. Evlerin dışı kadar içleri de oldukça dikkat çekici, özellikle cumbalarda ve çoğunlukla evlerin tavanlarında yapılan ahşap oymalar "bu ne sabır!" dedirtecek cinsten. Kullanılan örtüler ve perdeler de hanımların tamamen göz nuruyla yapılmış. Çarşıda dokuma örtüler satan bayan satıcıların ellerinde aynı zamanda perdelerin ucuna dikilen dantellerden görmek olası.

Safranbolu'ya yolunuz düşerse eğer safran, onlarca çeşit lokum ve şeker, meşhur Bağlar gazozu, el dokuması örtü ve peynir almaktan kendinizi alamayacaksınız, hepsi öyle güzeller ki. Bir de Hıdırlık Tepesi'nden günbatımını seyredin benim için :)


Oraya kadar gidip de kuyu kebabı yemeden gelmeyin, özellikle de Çevrikköprü'de ...

You can leave a response, or trackback from your own site.

0 Response to "Safranbolu Gezisi..."

Yorum Gönder